Haber Ekonomi


Haberler > Akaryakıt Başlıkları

Dünya 2100’e kadar 4°C küresel ısınma olasılığıyla karşı karşıya

Güncelleme :18.11.2013

IPCC tarafından 2100 yılına kadar kullanılması öngörülen 2°C karbon bütçesi 2034 yılında tamamen kullanılmış olacak ve bu gelişme dünyanın 2100 yılına kadar 4°C küresel ısınma olasılığıyla karşı karşıya kalmasına neden olabilecek.

G7 ülkeleri karbon yoğunluğunu ortalama yüzde 2,3 oranında düşürürken küresel ekonominin üretiminin büyük bir kısmını oluşturan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu E7 ülkeleri sadece yüzde 0.4 oranında düşüş sağladı.

Karbon yoğunluğunda görülen ufak düşüşün yüzde 92'lik kısmını oluşturan enerji verimliliğindeki gelişmeler, daha  az enerji tüketen ve G20'deki en enerji verimli ekonomiler olan  İtalya, İngiltere ve Türkiye sayesinde gerçekleşti.

PwC tarafından gerçekleştirilen “5. yıllık PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi” analizine göre dünya, IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) tarafından önümüzdeki 89 yıl içinde kullanılması öngörülen 2°C karbon bütçesini alt üst ederek 21 yıl içinde tüketme yolunda ilerliyor. Tüm dünyada bu oranda dekarbonizasyona devam edilirse, IPCC tarafından 2012 ila 2100 dönemi için öngörülen karbon bütçesi bu sürenin dörtte birinden kısa sürede harcanmış ve 2034 yılında tamamen kullanılmış olacak. 

 Analiz sonucuna göre, IPCC tarafından önerilen sınırları aşan düzeyde emisyon, tehlikeli iklim değişikliği olasılığını artırarak yüzey sıcaklığının ortalama olarak 2°C'den fazla ısınmasına yol açabilir. IPCC 5. Değerlendirme Raporu'nda sunulan ve iklim bilimi üzerine hazırlanan en kötü senaryoya göre ise bu durum dünyanın 2100 yılına kadar 4°C küresel ısınma olasılığıyla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. 

 “5. yıllık PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi”nde, küresel ısınmayı 2°C ile sınırlamak üzere gerekli olan GSYİH birimi başına enerjiyle ilişkili karbon emisyonu miktarı da inceleniyor.  

 Endeks, bu düzeyde ısınmanın "ciddi ve kapsamlı etkileri" olacağı konusunda uyarıyor ve  büyük iş ve altyapı yatırımlarına yönelik geçerli yatırım planlama döngülerinde bu durumun da karar alma aşamalarına dahil edilmesi gerektiğinin altı çiziliyor. Ayrıca, politikaların ve düşük karbon teknolojilerinin, küresel ekonomideki büyüme ile karbon emisyonu arasındaki bağı koparmada başarısız oldukları da endeksin öne çıkan sonuçlarından biri. Dünyadaki enerji çeşitliliğine fosil yakıtların hakim olmaya devam ettiğini vurgulayan endeksteki diğer bazı sonuçlar ise şöyle; 

 • Karbon yoğunluğunda küresel olarak gözlemlenen düşüş değeri, son beş yıl içinde her yıl ortalama yüzde 0,7 oldu. Bugünden itibaren 2100 yılına kadar her yıl yüzde 6'lık bir düşüş sağlanması gerekli.

G7 ülkeleri, ortalama yüzde 2,3 oranında düşüş sağlarken, küresel ekonominin üretim tabanının büyük bir kısmını oluşturan E7 ülkeleri (Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Meksika, Endonezya ve Türkiye)  yalnızca yüzde 0.4 oranında düşüş sağladılar. 

ABD, Avustralya ve Endonezya, 2012 yılında karbon yoğunluğu bakımından önemli ölçüde düşüş sağlamayı başardı ancak hiçbir ülke yıllara yayılan önemli oranlarda düşüş gerçekleştiremedi. 

Hidrolik kırılma (kaya gazı çıkarmada kullanılan teknik) devrimi ABD'de düşük emisyon sağlanmasına yardımcı olurken, diğer yerlerde, ucuz kömür fiyatı yüksek kömür kullanımını teşvik etti.  Örneğin AB’de; bir ülkedeki dekarbonizasyonun, emisyonun başka bir ülkeye kaymasına neden olabileceği yönünde endişeler yarattı.  

PwC Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Direktörü Jonathan Grant konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi: 

"G20 ülkeleri, geleceği hiç düşünmeden fosil yakıtları tüketmeye devam ediyor. Yenilenebilir enerji sektörü hızlı bir biçimde büyüme göstermiş olsa da, yenilenebilir enerji, enerji kullanımının yalnızca küçük bir kısmını oluşturuyor ve kömür tüketimindeki artış nedeniyle gölgede kalıyor. Sonuçlar, geniş fosil yakıt rezervlerimizin kapasitesi ve ekonomimizin gücünü nereden aldığı konusunda gerçek birtakım soruları gündeme getiriyor. 2 derece karbon bütçesi, bu rezervlerin azalmayan tüketimiyle başa çıkmaya yetecek kadar büyük değil."

“5. yıllık PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi”ndeki olumlu noktalardan biri ise enerji verimliliğindeki ilerleme. Geçen yıl karbon yoğunluğunda elde edilen ufak düşüşün yüzde 92'lik kısmı enerji verimliliğindeki gelişmelere, kalan yüzde 8'lik kısmı ise daha temiz enerji çeşitlerine yönelik eğilime bağlı olarak gerçekleşti. Elde edilen GSYİH'nin her milyon doları için diğerleriyle karşılaştırıldığında daha az enerji tüketen İtalya, İngiltere ve Türkiye, G20'deki en enerji verimli ekonomiler olarak biliniyor.  Fakat rapor, GSYİH birimi başına enerji kullanımını indirebileceğimiz bir sınır olduğu konusunda uyarıyor. 

PwC Türkiye Ortağı ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Ediz Günsel konuyla ilgili şunları söyledi: 

“ Türkiye her ne kadar enerji verimliliği konusunda G20 ekonomileri içinde ev ödevini yapan ülkeler arasında gösterilse de, küresel resme  bakıldığında sürdürülebilir  bir gelecek için karbon emisyonunu azaltıcı, sürdürülebilir iş modellerine geçiş zorunluluğu aşikardır. Bu hedef doğrultusunda kamu, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiren örnek projelerin artarak devam etmesi ve bu yönde stratejiler geliştirilmesi önem arz etmektedir.”

Beş yıl önce dekarbonizasyon hedefi yılda yüzde 3,5 iken, şu anda bu hedef yaklaşık iki katına çıkarak yüzde 6 olmuş durumda. Bu, şu anki dekarbonizasyon oranının sekiz kat üzerinde ve yıllarca korunmak şöyle dursun daha önce erişilmemiş bir düzey. İklim değişikliğinin şiddetli etkilerini sınırlamak amacıyla, IPCC tarafından belirlenen atmosferdeki güvenli "karbon" miktarına ulaşmak için, karbon yoğunluğunun önümüzdeki on yıl içinde yarıya indirilmesi ve 2050'ye kadar bugünkü düzeylerin onda birine ulaşılması gerekiyor. 2100 yılına kadar ise küresel enerji sisteminin neredeyse sıfır karbon olması gerekiyor.

PwC Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Direktörü Jonathan Grant bu konuda şunları söylüyor: 

"Analizimizde, gelişmekte olan ekonomilerde uzun vadede ortalama ekonomik büyüme, gelişmiş ekonomilerde ise yavaş ve istikrarlı bir büyüme yaşanacağını öngördük. Ancak, iklim değişikliğiyle başa çıkılamazsa, sonuçta istikrarlı büyüme gibi iyimser bir senaryo ortaya çıkmayabilir. Büyük ihtimalle çok yakında büyük sorunlarla karşılaşılacak ve bunun, şu anda planlanmakta olan ve günümüzde uygulanan pek çok karbon yoğun teknoloji yatırımı üzerinde etkileri olacak.”

PwC Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Ortağı Leo Johnson ise değerlendirmesinde  şunları şöyledi: 

"Artık, Karbon Yakalama ve Saklama (CCS), nükleer, biyoyakıt ve enerji verimliliği dörtlüsünün karbon yakıtların önüne geçerek büyümede daha etkin olduğu günleri yakalamamız gerekiyor. Karbon sınırını çoktan aştık, bizi önceki konumumuza getirecek yolları aramanın vakti geldi. Şu anda sorgulamamız gereken diğer bir konu da, uzun vadeli büyümeye yönelik varsayımlarımızın iklim değişikliğini sınırlayamadığımız bir gelecekte makul ve uygun olup olmayacağı konusu."

Notlar

1. PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi, küresel ekonomide, ısınmayı 2°C ile sınırlamak için gerekli olan dekarbonizasyon oranını hesaplıyor. 2013 yılında, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Beşinci Değerlendirme Raporu'nu yayınladı. Bu rapor, küresel ısınmayı 2°C ile sınırlamaya yönelik makul bir olasılık veriyor ve bu yüzyılın kalanı için bir karbon bütçesi içeriyor.

2. 2008 yılında, PwC Düşük Karbon Ekonomi Endeksi (LCEI), iki derece ısınmayı aşmadan büyümeyi korumak amacıyla G20'nin karbon yoğunluğunu her yıl yüzde 3,5 oranında geliştirmesi gerektiğini hesaplamıştı. Sonraki dört yıl içinde, dekarbonizasyon oranı yüzde 0,7'nin üzerine çıkarılamadı. 2012 yılına gelindiğinde, önceki yıllarda yaratılan açığı kapatmak amacıyla bu oran yüzde 5,1'e yükseltildi. Bu orana ulaşabilmek için, daha önce bir yıl içinde elde edilmemiş olan bir dekarbonizasyon oranının yüzyılın geri kalanı boyunca korunması gerekiyor. Ayrıca bu yılki raporda, bu oran yüzde 6'ya yükseltildi. 

3. LCEI kapsamındaki enerji üretimi analizi: 

a. Hidrolik kırılma yönteminin kullanılması tüm dünyada heyecan yaratsa da, kaya gazı devrimi şu anda sadece ABD'de yaşanıyor. Fakat ABD'de ucuz doğal gazın kullanılabilmesi, kömür fiyatlarını azaltarak, AB ülkeleri dahil olmak üzere başka yerlerdeki kömür tüketimini artırdığından karbon sızıntısına neden oluyor ve bu da endişeleri artırıyor. 

b. İngiltere'de, 2011'de yüzde 30 olan kömürden elektrik üretiminde 2012'de yüzde 39'a yükselme, buna paralel olarak gazda yüzde 40'tan yüzde 28'e azalma gözlemlendi. 

c. Çin, 2000 yılından sonra kömür tüketimini üç katına çıkardı ve 2007'den bu yana yüzde 40 oranında artırdı. Öte yandan 2007 yılından bu yana yenilenebilir enerji tüketimindeki artışın üçte ikisi de Çin tarafından sağlandı. 

d. Avrupa, 2008 ile 2012 yılları arasında yenilenebilir enerjiye ABD, Çin ve Hindistan'ın toplamda yaptığı kadar yatırımda bulundu ve solar PV kapasitesinin küresel payına hakim durumda.

e. Fransa, elektrik üretiminin yüzde 75'ini temsil eden başarılı nükleer programı sayesinde mutlak karbon yoğunluğu bakımından G20 tablosunun en üst sırasında yer alıyor.

Bu haber 3726 kere okunmuştur.
En Son Eklenen Başlıklar
Enerji Sektörünün Kilit Oyuncusu Beta Enerji Büyüme Yolculuğuna Devam Ediyor... 10.05.2024
CW Enerji Güneş Panelleri İle Yat ve Karavanlarda Elektrik Üretmek Çok Daha Kolay... 10.05.2024
Mehmet Öğütçü: “Önemli olan sürdürülebilir, kesintisiz enerjiyi sağlamak”... 10.05.2024
Anadolu Isuzu’dan Avantajlarla Dolu Yaz Bakım Kampanyası... 10.05.2024
Eyüp Lojistik Filosunu 110 Adet Iveco S-Way Çekici İle Büyüttü... 10.05.2024
Bakan Bayraktar, Amerikan şirketlerini Türkiye'de yatırım yapmaya davet etti... 10.05.2024

 

 

 

 
 
 
 

Copyright © 2015 - Tüm hakları saklıdır. EKONOMİ YAYINCILIK PAZR.SN.VE TİC.LTD.ŞTİ.